3 Haziran 2007 Pazar

Ah Bir Bilsen

Bir bilsen...Konuşmalar kimin umurunda ki?Arada senin adın geçer diye vakit öldürmeler,Geçmeyince hüzünleşmeler nasıldır bir bilsen.Susmak neyi değiştirir ki?Her seferinde senin anlamanı beklemek.Alıp karşıma korkmadan, çekinmeden konuşmakYa bunu düşünmek nasıldır bir bilsen.Bazen adın geçer arkadaşlar arasında.Yüreğimin çırpınışını,kimse duymaz o anlardaAdının içimde yankılanışını.Adının yankısı ne güzeldir bir bilsen.Artık saatler yetmiyor seni düşünmeye.Her soluk alışımda kalbime düşmektesin sanki.Her an kalbimin kapısına vurup,Aç artık şunu demeni beklemek ne zordur bir bilsenAhh! Bir bilsen...

22 Mayıs 2007 Salı

YANILGILARIMIZ

Büyük bir hava meydanının bekleme salonunda, genç bir bayan uçağına binmek üzere bekliyordu. Uçağın hareketine saatler olduğu için zaman geçirmek için bir kitap ve bir paket küçük kurabiye satın aldı.
Dinlenmek ve kitabını okumak için VIP salonunda bir koltuğa yerleşti
Kurabiye paketinin durduğu sehpanın yanındaki koltuğa bir adam oturdu; dergisini açıp okumağa başladı.
Genç kadın ilk kurabiyesini aldı. Adam da bir tane aldı. Bayan çok rahatsız hissetti kendisini ve:
“Sinir birşey! Havamda olsaydım bu cüretinden dolayı onu yumruklardım!” diye düşündü.
Bayan bir kurabiye alıyor, adam da bir tane alıyordu. Çıldıracak gibiydi bayan ama olay çıkarmak istemiyordu.
Nihayet son kurabiye kalınca kadın: “Bu küstah adam şimdi ne yapacak?” diye düşündü.
Adam son kurabiyeyi aldı; onu ikiye böldü ve bir parçayı kadına verdi
Aaaa! Bu kadarı da fazla! Çok öfkelenmişti şimdi! Kadın sinir içinde kitabını ve diğer şeylerini alıp bir fırtına gibi giriş salonuna oradan da uçağın içine yöneldi
Uçaktaki koltuğuna oturdu. Gözlüğünü almak için çantasını açtı. Ne görsün? Kurabiye paketi açılmamış olarak orada duruyordu.
Çok utandı. Çok büyük bir yanlış yaptığını anladı. Kurabiyelerinin paketini açmadan çantasına koyduğunu unutmuştu.
Adam kendi kurabiyelerini, hiç sinirlenmeden, yüksünmeden kadınla paylaşmıştı
Kadın kurabiyelerinin paylaşıldığını düşünerek çok sinirlenmişti. Ve şimdi bu durumu açıklama şansı yoktu. Özür dileme olanağı da kalmamıştı.
Telafi edemeyeceğiniz dört durum vardır.
Taş... atıldıktan sonra!
Söz... ...ağızdan çıktıktan sonra!
Fırsat...
Kaçtıktan sonra!
Zaman... Geçtikten sonra!

16 Mayıs 2007 Çarşamba

HİKAYE

“”“Bir öğretmen devlet tarafından kendisine verilen görev yerinde öğretmenlik yaparken bir öğrenci dikkatini çekmektedir. Bu öğrenci insanlara sevgisi olmayan, devamlı kin besleyen bi insandır. Aynı sınıfta olduğu bi kızı sevmektedir. Fakat kıza bir türlü açılamıyodur. Açılamadığından olsa gerek etrafına da saldırgan bir tutum içerisindedir.

Gün gelir, yıllar geçer. Artık okul bitmiştir ve son gündür. Öğretmen öğrencisine neden insanları sevmeyi, insanlara sevgini belli etmeyi öğrenemiyorsun/öğretmek istemiyorsun der. Öğrenci ise ters bir karşılık verir. Öğretmen ise öğrencisine ;

-Sen Tanrıyı bulamadın ama o seni bulacak der…

Aradan yıllar geçer ve artık öğrencisini unutmaya başlayan öğretmen günün birinde ansızın öğrencisini görür. Gözlerine inanamaz. Gördüğü genç; saçları dökülmüş, zayıflamış, bitkin haldeki gençtir. Sonradan öğrenirki öğrencisi ağır bir kanser hastalığının pençesindedir ve yaşamının son günlerini yaşamaktadır. Ve öğrenci öğretmeninin konuşmasına fırsat vermeden başlar anlatmaya;

- Öğretmenim!! Lütfen susun ve beni dinleyin. Biliyorum zamanında sevdiğim insana açılamamış olmamdan dolayı Tanrıdan, sizden, arkadaşlarımdan ve etrafımdan koptum. Ama günün birinde Tanrının beni bu şekilde bulacağından emin değildim. Ama ona kızmadım. Ne de olsa bizim canımızı o verdi yine o alacak. Beni sevindiren ise hastalığımdan dolayı yukarda kaybetmiş olduklarımı bulabilmek oldu. İlk önce tanrıya sevdiğimi söyledim. Daha sonra arkadaşlarımı ve etrafıma sevdiğimi ilan ettim. “Hepinizi seviyorum” dedim. Ama bir kişiyi bulamadım. Aşık olduğum insanı….Bu yüzden sizden de yardım istemeye geldim. Lütfen bana yardımcı olun. Zamanında üzdüğüm insanların hepsine dileğimi ilettim. Artık kimse kalsın istemiyorum. Sağlığımda bunları yapamadığıma pişmanım hiç olmasa ölmeden önce yapayım……………..Ve lütfen günün birinde yeni öğrencilerinize bunu anlatmama izin verin…

Öğretmen gel zaman git zaman bu kızı bulur. Kızı ve öğrencisi olan hastayı aynı gün sınıfına getirip öğrencisine bu olayı anlattırmayı düşünmektedir. Fakat istediği olmaz…..Öğrencisi son dileğini yerine getiremeden ikinci bir pişmanlıkla hayata kapamıştır gözlerini…..Artık olanı biteni anlatmak öğretmene düşmüştür……Öğretmen her şeyi anlatır. Sınıftaki öğrenciler çok duygulanır. Birbirlerine, okuldakilere, tüm tanıdıklarına bi şekilde ulaşıp “sizi seviyoruz” derler. Tanrıya seni seviyoruz derler….En önemlisi hayata veda etmiş gence, kıza ve öğretmenlerine de aynı şekilde konuşurlar. Ama işte o an önemli olan neydi bilir misiniz?

- Kız çok duygulanmıştır ve ağlayarak “ bende onu seviyordum”… o pişman, ben daha pişmanım demiştir…………….””””


Burada anlatılan sadece hüzünlü bir aşk hikayesi değildir. Burada ister sevdiğimiz ister arkadaşımız isterse ailemiz olsun fark etmez. Günün birinde biz kaybolmadan veya pnları kaybetmeden içten bi şekilde “ seni seviyorum” diyelim. Yüzlerine olmasa da içimizden söyleyelim…..Günün birinde geç olmadan….

Aşık Olmak

Hiç ummadığım bir yerde çıktın karşıma,Ne parlak bir güneş, ne sessizce yağan yağmur...Hiç biri yoktu, kuytu küçük bir ofisti.Sen gelince değişti sanki,Ya da değişen bendim.Kabullenemedim, kaçmaya çalıştım uzun bir süreOysa sen kalbime kazınmıştın bile.Aşık olamam ben derdim, olanlara güler geçerdim.Oysa aşk senin kılığına girmiş bir avcıydı,Bense çaresiz ve habersiz Av...Kaçmaya çalıştıkça daha da çok battın bana.Canımı acıttın, yordun hiç yorulmamış yüreğimi.Senden öncesi ve senden sonrası vardı.İçime daldığın yerden kapladın benliğimi.